Dünya’nın bir köşesinde bir gün küçük bir kız çocuğu varmış. Minicik kalbi elinde atıyormuş sanki… Sevmek istiyormuş delicesine o minik kalbiyle, sadece sevmek… Aklı fikri ve hatta davranışları da bir tek o amaca doğru olurmuş. Sevsinler beni…

Bakmayın o kadar minik dediğime fiziksel görüntüsünün kalbi ile alakası yok. Boyu posu  bir o kadar büyük. Boyu uzamış uzamasına da kalbinin genişliği tüm evreni saracakken boyu kadar bile büyüyememiş. Doğru insanlar çıkmamış karşısına onun bu hayatta… O istemiş ki sevsin sevilsin, lakin dövmüş dövülmüş. O istemiş ki saysın sayılsın, lakin hakaretlerin bini bir para olmuş. O istemiş ki ağladığında bir omuz olsun, lakin karşısındaki omzunu kırdığı için güvenemez olmuş başını yaslamaya… O yanağını çevirmiş öpsün diye, ama tokat yemiş. Olsun yârin vurduğu yerde gül biter demiş.? Arada bir naz yapsın istemiş, ne mümkün! O nazlar her seferinde bağrışa dönüşmüş ama o zaman da ilgilenen olmamış. Neydi bizim kızın suçu diyorsunuz değil mi? Bu kızın kaderi diyorsunuz belki de. Kader bu ya çekeceksin, bitene kadar sabredeceksin. Peki o sabrettiğin yıllar kimden gidiyor? Susup beklediğin yıllar kime hizmet ediyor?  Acaba bu bir kader değil de senin seçimin mi? Oradan gitmemene engel saydığın her şey sana ait korkular mı?

İşte bence en önemli noktasına geldik bu hikayenin. Gitmeyen kişi gidememesine bağladığı her bahanenin çözümünü bulsanız da gitmez bazen. Karşısındakinden değil içindekinden korkar. Karşısındaki bağırır çağırır, o bir çocuğun babası bağırıyor da onu terkedecekmişcesine korkar. Uyanmazsan eğer sürekli bu döngüde kalırsın. O bağırır sen korkarsın, o gittikçe daha çok bağırır sen daha çok korkarsın, sen o gidecek diye korkarsın o da içten içe sen gideceksin diye. Ama o bağırarak üstünü kapatmaya çalışır, sen ağlayarak sığınmaya çalışırsın. Aslında seversin içinden, ama sadece içinden. Artık kötü cümleler, sözler, niyetler girmiştir araya. Sen sadece biran önce bitsin de yine beni sevsin istersin. Ama üzgünüm bir daha aynı mutluluğu yakalaman mümkün değil. Çünkü o el bir kere kalkmış, o söz bir kere ağızdan çıkmıştır. Sen sadece koşulsuz sevgiyi istiyorsun, saf tertemiz. Ama bu kadar hatıranın biriktiği yerde var mıdır sence bu sevgi?

Hani insanlar düzelir diyorlarlar ya, düzelir düzelmesine de kendi istiyorsa düzelir. Sen düzelirsin mesela. Karşındakinin aslında kim olduğunu görsen. O senin küçükken olan baban değil, şimdiki kocan. İşte bunun idrakına bir varabilsen! Heh işte o zaman çözülür. Çözülecek! Kalk bir ayağa haydi. Silkelen şöyle bir. Afedersin de sen çok güçlü bir kadınsın. Neler başarmadın bugüne kadar. Hem bir şey diyim mi sana en zoru bugüne kadar olanlardı. İstemeden de olsa yaşamak zorunda kaldığın ağır sözler, davranışlar… Şimdiden sonrası özgürlük, nefes… Hani o uzun yıllardır ciğerinin köşesine alamadığın nefes! Ben vadetmiyorum sana bunu, sen kendi kendine söylüyorsun aslında.

Biliyorum şu an sadece yanında sessizce ağlayacağın birini arıyorsun. Gel dostum buraya, yaklaş yamacıma, yaz gerekirse göz yaşlarının damladığı kağıda. Seni kimse yargılayamaz burada… Her ne yaşanmış olursa olsun hepsi ‘insan’ lığa ulaşılmaya çalışılan mertebedeki zorluklar.