Stirnimann isimli İsviçreli bir çocuk doktorunun bulduğu sonuçlar bağlanmanın doğumdan çok daha önce olduğunu ortaya çıkardı. Rapor yeni doğmuş bebeklerin uyku düzenleri ile ilgiliydi.

Bir çocuğun uyku düzeni doğumdan aylar önce anne karnında iken belirleniyordu. Dr Stirnimann bunu basit bir örnek ile ortaya koymuştu. İki farklı grup hamile kadın seçerek bunların birini erken uyananlar diğerini ise geç yatanlar olarak ayırdı. Bu iki grup kadının bebeklerinin doğum sonrasında uyku düzenlerini inceledi. Tam da düşündüğü gibi erken kalkan annelerin çocukları da erken uyanıyor, geç yatan annelerin çocukları ise geç uyuyorlardı. Yani uyku alışkanlıkları sonradan değil anne karnında iken oluşturuluyordu. Doğum öncesi bağlanmayı bu kadar net ortaya koyan bu çalışmaya göre, doğumdan aylar önce anne ve çocuk tepki ve ritimlerini birbirlerine uyduruyorlar. Her zaman doğumdan sonra incelenen bağlanma aslında çok daha önceden başlayan ve anne ile bebek arasındaki uyumu gösteren bir süreç.

Diğer bir çalışmada New York’taki City Üniversitesi biyologlarının buluşu ile gerçekleşti. Tavuk ve civcivler üzerinde yapılan araştırmanın sonuçlarına göre annelerin kuluçkaya yatmasıyla doğan civcivler annelerin çağrılarına, mekanik bir kuluçka aletinden çıkan civcivlere göre daha çabuk cevap veriyor ve yeni dünyalarına daha kolay uyum sağlıyorlardı. İnsan için önveri veren bu çalışma ile şunu söylemek mümkündür ki anne karnında iken annesi tarafından sevilen, tüm insanlığın yaptığı karnını okşama ile sevgisini gösteren annelerin bebekleri ile doğduktan sonraki uyumları çok daha kolay olacaktır.

Dr. Peter Fedor – Freybergh in anlattığı bir örnekte bebeklerin anne karnından itibaren anneleri ile iletişimini başlattığını gösteriyor. ‘’Yenidoğan bir bebeğin anne göğsünü ısrarla reddettiği ve bu nedenle beslenme problemi yaşadığını gözlemledik. Tüm tıbbi tetkiklerde bir sorunu olmayan bebek biberon ile beslenme esnasında bütün mamayı bitiriyordu. Bunun geçici olduğunu düşünsek de zamanla bir değişme olmayınca yeni doğum yapmış başka bir anneden bebeği emzirmesini istedik. Çok ilginçtir ki bebek annesi olmayan bu kadının memesini hemen kabul ederek büyük bir iştahla emmeye başladı. Emme refleklerinde ya da herhangi bir fiziki sıkıntısı olmadığı açıktı. Bunun üzerine annesinin gebelik dönemi sorgulanırken aslında hiç hamile kalmak istemediğini ve bebeği sadece kocası istediği için Dünya’ya getirdiğini söyledi. Belki biz bunu ilk defa duyuyorduk ama belli ki bebek için bu haber yeni değildi ve çok önceden bildiği bu bilgi karşısında o da yapabileceği ilk tepkisini veriyordu.’’ Bu bilgilere göre keşfedilmesi gerçekten zor durumlar gibi gözükse de tesadüflerin bir çoğu anne karnında bebeklerin bağlanma işaretlerini gösteriyor. Davranış ve düşüncelerini sadece tekmelerinden ya da hareketlerinin fazlalığından anladığımız bebekler bize Dünya’ya gelmeden de annelerini hissedebildiklerini gösteriyorlar. Bir çok çalışma bebek doğduktan sonra da fiziksel bağlantı kopsa dahi yani emzirmenin bile olmadığı zamanlarda da bebeklerin annelerini hissedebildiğini gösteriyor.

 

Afrikalı kadınlar bebeklerini sürekli sırtında taşıyarak günlük hayatlarını sürdürürler. Bu esnada da ne zaman dışkılaması gerektiğini bilerek sırtından indirir ve tuvaletlerini yaptırıyorlar. Yani hayatlarında birazda fiziki şartlarında uygun olması ile birlikte bez diye bir kavram yok. Hatta 7 günden büyük bir bebeğin altını pisletmesi annesinin kötü olduğunun göstergesi olarak görülüyor. Burada bu kadınların bizlerden farkı ne? Sezgilerini kullanmaları… Bir anne ve bir bebek kendi halinde iken sezgileri ile bağlanmanın en güçlüsünü yaşar ve bu doğum öncesinden başlayarak hayat boyunca süren güzel bir yolculuk olur.