Öfke anını kontrol etmek için 10 tekniği ya da öfkeden kurtulmak için daha mucizevi 3 yolu bulabileceğiniz bir yazı değil bu! Ama tam olarak sizin öfkenizi sonuçlandıracak, size fayda sağlayacak, bir günlük değil sizi ömürlük değiştirecek cevaplar var içinde. O yüzden bakmadan geçmeyin derim.

Öfkenin aslında korku, neşe, üzüntü gibi doğal bir duygu durumu olduğunu söyleyerek başlayalım işe. Çünkü diğerlerinden hiçbir farkı olmayan yine içimizde hissettiğimiz bir his sonucu ortaya çıkan bir duygu var. Diğer duyguları kontrol etmeyi o kadar iyi öğrenmişiz ki bunu kontrol edemeyince ortaya sorunlar çıkıyor. Neşesini kontrol edemeyip tanımadığı birine sarılan, sokak ortasında kahkahalarla gülen biri olsa hepimiz yadırgarız değil mi? Çünkü neşemizi kontrol edebiliriz. Ama iş öfkeye gelince sanki ortada bambaşka bir şey varmış da, kontrol edilmesi güç olduğu gibi kontrol etmeyi de pek istemediğimiz, onu güç olarak kullandığımız bir kavram var ortada. Öfkenin baldan tatlı olduğunu söyleyip bir de üstüne öfkeli insanın güç gösterileri altında diğer kişilere istediğini yaptırdığını görmesi bütün fikirlerimizi alt üst ediyor. Biz toplum olarak biraz güçlü olandan her zaman çekinen ve ne yazık ki korku kültürümüz ile birlikte o güçlü olana da saygı duyup onu yücelten kişileriz. Önce işe burdan başlamak gerekir aslında. Öfkeli insan ya da bağıran insan güçlü demek değildir, hatta tam aksine içinde ki acziyetini bu şekilde ifade eden küçük bir çocuk gibidir. O yüzden de ne aklına tam olarak güvenilir ne de gücüne. Bütün duyguları onu yönetebilir. İçinde bastırmaya çalıştığı hangi duygu varsa onu saklamaya çalışırken ortaya çıkardığı öfkesi herkesi elinde tutması sonucunu getirince bunu bırakmak istemediğinden bu hale gelmiştir ama bir de şöyle düşünün o içindeki duygulara biri bir gün ya dokunursa… Ya anlarsa onu? İşte o zaman o kişiye bağlanarak onu anlayan tek kişi olduğunu düşündüğü kişiye inanacaktır. Demiştik ya öfkeli insanın içinde minik bir çocuk yatar diye…

 

Kendini İfade Edememe

Bir insan en çok anlatamadıklarından öfkelenir. Hele bir de kendini anlatamıyorsa… O an o içindeki yaralı küçük çocuk ne bekledi ve alamadıysa yine öfkeyi ortaya çıkartacak ve alana kadar artık fiziksel olarak büyüdüğünden istediğini yapar hale gelecektir. Şiddet, cinnet, bağırmalar… Ona dur demek için içini görmek gerekir, yalnızca içini… Örneğin bir çift yolda giderken adamımız karısının gözünün değdiği noktada başka bir adamın olduğunu görsün. Kadın dışarı saf saf bakarken, adamın içinde yaşadığı kaybetme korkusunun alevlenmesi ve muhtemel daha önceden de özellikle çocukluk çağında bir kaybetme ya da tercih edilmeme gibi bir yaralanması var ise aklından geçen binbir düşünce sonucunda duyguları beynini ele geçirecektir. Dönüp karısının üstüne saldırabilir ya da aldatma ile suçlayabilir ve bu sürecin o an doğru olmadığına inandıramazsınız. Çünkü beynini ele geçiren duygusal travmaları ve hayatı boyunca tekrar ettiği, her yerden bağıran tercih edilme isteği ve kaybetme korkusu o kadar ön plandadır ki düşünce boyutu adeta kaybolmuştur. Ki bilimsel olarak da tam olarak böyledir, travmalar akla geldiğinde duyguların kontrol merkezi amigdala beynimizin düşünen kısmı olan prefrontal lobunu devreden çıkartarak hakimiyeti ele alır.

O zaman n’apmalı? 10 muhteşem yol yok ise, napıcaz şimdi? İçinizi göreceksiniz efendim, öfkeniz size bir şey anlatmak istiyor, biraz bir dönüp bakın ve merak edin. Ne diyor size? Örneğimizde ki adam bas bas bağırıyor ‘’kıskanıyorum’’ yani sözcük mealiyle kaybetmekten korkuyorum diye, siz bağırırken neler söylüyorsunuz? En çok sinirlendiğiniz anlar çocuklar sizi dinlemeyince ‘’büyüklük’’ durumunuzu mu onaylamadılar? Yoksa sizi eleştirince sizi mi ‘’kabul etmediler’’ ? Daha da kötüsü ‘’değerli olma’’ ihtiyacınızın hiç karşılanmadığı şu Dünya’da eşiniz de mi görmüyor sizi? Neler oluyor hayatınızda aslında, görünen gerçekler ve söylenen sözler şimdiye mi aitti gerçekten?